Doğa… Bugün dışa vurdu duygularını haykıra haykıra. İçindeki fırtınalar kopup geldi uzaklardan, yağmur yüklü bulutlarını bıraktı gök yüzüne. Sonra tüm ırmaklarını boşalttı içine akıttığı, tutarsızca ağladı. Gözyaşları hırçın esintileriyle birleşti, yorulana dek akıttı.
Çok geçmeden içine sakladığı güneşi çıkardı ortaya, öyle yumuşak ve naifti ki inanamazdınız az önceki celalli tavrına. Islak sokaklar ve toprak kokusu şahit olabilirdi ancak kopan fırtınaya. Derken bir yenisi daha mı geliyor ne? Bir anda güneşin önünü örten kara bulutlar, oradan oraya kaçışmaya çalışan ağaçlar ve rüzgarın uğultusu… Yine ıslanmaya mahkum şehirler.
Ne kadar da bana benziyor bugün tabiat; değişken duygular, haykırışlar, umutlar ve gözyaşları. Bu kadar hızlı essem öfkem diner miydi ya da boşaltsam tüm pınarlarımı gözlerimin buğusu gider miydi? İçimdeki güneşi çıkarmak kolay olsaydı keşke ve fırtınanın izi ıslak sokakların kuruması kadar çabuk kaybolsaydı…
Bugün dışarıda yağan sadece yağmur değildi, iç dünyamın hava koşulları yaşanıyordu. İzlemem için olup bitenleri doğa küçük bir skeç hazırlamıştı bana. Her doğrultuda gökyüzünden inen damlalar; zihnime yönelttiğim sorular, kafa yorduğum düşünceler gibiydi. Kimi zaman sırılsıklam oluyordum fikir sağanağında. Saati bilmem kaç km’yi bulan rüzgar geçmişten kopup geliyordu. İçine tüm yaşanmışlıkları da alıp Okumaya devam et “Doğanın Oyunu”