“istanbul’a dair hayallerimin hepsini , sırtındaki ceketin içinde getirmişsin buraya kadar!”
adam gözleriyle konuşuyordu kadının,
dudaklarıyla , kirpikleriyle ,yüzüyle..
kadın öylesine sağır ve dilsizdi ki adamın söylediklerine..
kadın ,koyu bir rüzgar gibi dans ederken adamın teninde ;gözlerinin yeşili en dehşetli bir zehir olup damlıyor adamın içine ve adam , kötülüğe , sonsuz zalimliğe bürünüyor onunlayken..
kadın sıkılıyor, kalkıyorlar.
ikisinin de çok sevdiği denize arkalarını dönüp, dar ve uzun bir sokakta yürüyorlar..
adam anlatıyor , beceremiyor; kelimeler çığ oluyor ,adam eziliyor , kadın susuyor. . . adam kelimelerin altından kafasının uzatıp yeniden çırpınmaya başlıyor. kadın konuşacak oluyor ; adam engelliyor. ikisi de susuyor..
adam en son söylüyor .
kadın öyle güzel , öyle sıcak tebessüm ediyor ki koca çığ eriyor. ve sonra “güven.” diyor. adam yanıyor , utanıyor.
fakat adam öylesine inançsız ki , gülmekle yetiniyor..
gara doğru yürüyorlar . susuyorlar.
vardıklarında bir gölgelik bulup bekliyorlar.
kadın sakin , hüzünlü biraz , hayal kırıklıkları var adamdan yana avuçlarında.
adamsa tıpkı bir saat gibi ; kuruyor kuruyor aynı yere dönüyor ve sessizliğin içinde dahi bir gürültüsü var oluyor.
birbirlerine bakıyorlar bir ara , gülüyorlar..
tren geliyor ,kimse binmek istemiyor, ayrılık zorluyor hisleri.
kadının istediği bir sarılmak var , Okumaya devam et “gar izleri*”