Bacadan gökyüzüne yayılan beyaz duman çok değil, en fazla 5-6 metre sonra gökyüzüne karışmış oluyor. Beyaz kar bulutları arasında gözden kayboluyor. İlginç bir hava var. İç karartıcı dedikleri cinsten, oldukça kapalı, ama soğuk da sayılmaz. Mesela kediler bile sokakta sakin sakin yürüyor. Bir tek insanlar her zaman telaşlı. Kar yağacakmış. Öyle bir laf dolaşıyor etrafta. Kapıdan içeri adımını atan havadan bahsediyor. Bu sene çok kar yağdı. Son 50 yılın en soğuk kışı olduğu söylentisi dolaşıyor. Niyeyse konu havalar olunca ortalık hep söylentilerle dolu. Bir kere söylenen sözün söylentiye dönüşmesi belki de birkaç saat kadar zaman alıyor. Konu hava olunca dedim ya, herkesin bir fikri var. E tabi herkesi de ilgilendirdiğini söylemek zor değil.
Çayımdan bir yudum alıyorum. Bacadan çıkan beyaz duman bu sefer 2-3 metrelik mesafede kayboluyor. Rüzgar kesilmiş, dumanlar dimdik yukarı çıkıyor. Etrafta birkaç telaşlı korna sesi. Sabah sabah neyin kornası bilmiyorum ama insanın sinirlerini hoplatmaya yetiyor. Böyle yüksek ve anlamsız seslere sinir oluyorum. İnsanların bu sesleri bunca kullanmasına da. Kim bilir kaç kişinin uykusu bölünüyor bu seslerle, kim bilir kaç anne zor zahmet uyuttuğu bebeğinin uyanmaması için kapıyı bile kapatmaya çekinirken bu sesler hunharca bebeğin odasında yankılanıyor, kim bilir kaç hasta yatağında irkiliyor falan filan. Kedilere, köpeklere gelmiyorum daha. Onlar da en az insanlar kadar rahatsız bu seslerden. Evdekinden biliyorum.
Beyaz duman kesilmiş. Baca olduğu gibi yerinde. Neden olabilir ki? Oysa aramızda başka kimsenin göremeyeceği bir bağ kurulmuştu. Beyaz zararlı dumanın gökyüzündeki kirli hava yüzdesini artırmasına falan takılmamıştım.
Tam o sırada kapıdan biri içeri giriyor. “Hava” diyor “…”