Saatli Günce – 3

Saat 17:05.

Salah Birsel okuyorum bir süredir. Esasında Nezleli Kargı adlı kitabı bende 1 ayını tamamlamak üzere. Hala bitiremedim. Günlük gibi yazılmış bu kitabın başta dili biraz ağır geldi. Konuları da pek ilgimi çekmemişti (arada verdiği ilginç bilgileri yine de çevremdekilerle paylaştım). Ancak sonradan sonradan sarınca kitabın süresini uzattım. İyi ki de yapmışım. Enteresan bir dili var Birsel’in. Bu kitabın tarzı da tam olarak benim günlük tutmaktan anladığım biçim. Yani günlük bazen o günü, bazen son 1 yılı, bazen tüm yaşamını anlatır. Bazense sadece bakış açını yansıtan bir denemeden öte değildir. Bu da öyle. Bazen kendinden, bazen başkalarından bahsediyor. Bunu yaparken de kelimelerin cafcaflı olanlarını seçiyor. Eski ve uçuk kelimelerden oluşan bir metin halini alıyor. Bambaşka ifadeleri cımbızla çekip kerpiçle oturtuyor. İşin esası bu dil fazla yorucu gibi geldi demiştim ya, başta böyle gelmesi de normalmiş, özellikle de ilk defa Salah Birsel okuduğumu göz önüne alırsak. Ve ofisteki iki arada bir derede okuma gayretimi de suratınıza fırlatırsam. Biliyorum ki aynı kanaate ereceksiniz.

Nitekim bir sayfada şöyle bir şey diyor;

Tarih: 13 Eylül 1990

“Artık sadece günlük yazıyorum.
Aralık aralık da bir denemeye başlıyor, daha doğrusu başlayamıyorum.
Sözün kendisi odur ki, o kadarını da yazmasam canım vurulur.

  • Bugün öğleden sonra fabrikada kalmalıyım. Evde durmayacağım. Çünkü E. ile iki veledi bizde. Ama her şeye karşın, yani ne pahasına olursa olsun, yazı yazacağım. Yaşamımı sürdürmek için kendi kendimle böyle savaşırım ben.”

Hissettiğimi hissettiği bir anı kaleme alan bir yazar Salah Birsel. Ne ilginç! Kafka’yı severim, Salah Birsel’i de daha şimdiden sevmeye başladım. Hissettiğimi hisseden ve dahası bu hisse rağmen çaba sarf eden birileri olduğunu öğrenmek beni bir miktar mutlu etti. Zira, kendim için biraz acımasızdım. Yazar olabilecek kadar ilhamımın olmamasından yakınıyor ve durmadan kendimi suçluyordum. Zaten her zaman öyle yaparım. Yani kendimi her şekilde suçlar dururum.

Kendime sürekli futuremeler göndermemi açıkladı Salah Birsel. O da öyleymiş. Kafka da. İkisi de büyük yazarlar olmuş ve ben hala yeterince kendimi geliştirebilecek enerjiye sahibim (Zamana sahip olup olmadığımdan bahis açamam belki ama tarafım da belli olmasın mı?). Hani bir kıssa vardır. Nemrut, Hz. İbrahim’i ateşe attırdığında, bir karınca küçücük cüssesi ile benim neye gücüm yeter ki demeden ateşe su taşıyormuş. Sormuşlar neden taşıyorsun, senin götürdüğün bir damla neye yarar ki, diye. Karınca demiş ya tarafımız belli olsun. İşte böyle be. Tarafımızı belli edelim. Çabamızı gösterelim. Olacak olan zaten olacak.

Bir Cevap Yazın

Aşağıya bilgilerinizi girin veya oturum açmak için bir simgeye tıklayın:

WordPress.com Logosu

WordPress.com hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Twitter resmi

Twitter hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Facebook fotoğrafı

Facebook hesabınızı kullanarak yorum yapıyorsunuz. Çıkış  Yap /  Değiştir )

Connecting to %s