Moda, hayatımın baş tacı yaptığım alanlardan biri olmasına rağmen, şimdiye kadar bu konuda yazmamış olmamı fark etmemle bu yazıya başladım.
Moda üzerine sayfalarca yazabilirim. Yükseltebilirim, yerebilirim. Moda, çok zarif, çekici, pratik giysilerin üretildiği bir alan olmasının yanı sıra çok saçma şeylerin sadece dikkat çekmek için yapıldığı da bir alan. İnsanı rezil de eder, vezir de dediklerinden tam da! “Absürt olsun, konuşulsun, dikkat çeksin de nasıl olursa olsun” algısından nefret ettiğimi söylemeliyim. Göze estetik gelmeyen moda esasında çok anlamsız geliyor. Bir de giyilemez moda yapanlar var ki onlardan bahsetmiyorum bile. Herkes kendi sanatını icra ediyor, belki onlara sanatçı demek modacı demekten daha doğru olacak.
Ancak işini iyi yapan da çok iyi yapıyor. Zarif tasarımları ile dikkatimi çeken yıllardır takip ettiğim birinden bahsedeyim: Osman Yousefzada.

2008 yılında kendi adı ile markasını kurmuş bir kadın giysi tasarımcısı. Afgan ve Pakistan asıllı olduğunu, İngiltere’de dindar bir ailede büyüdüğünü sözlerime ekleyeyim. Yousefzada’yı modaya yönelten etkenler nelerdi bilemiyorum ama babasının marangoz, annesinin ise terzi olduğu bilgisi bizim için yol gösterici olabilir. Henüz 10 yaşına geldiğinde kendi başına giysi dikebiliyormuş. Biyografisinde Londra’daki Central St Martins Üniversitesi, Cambridge Üniversitesi ve Londra Üniversitesi Oryantal ve Afrika Çalışmaları Okulu’ndaki eğitimlerinden bahsediliyor. Sonuçta ortaya çıkan şeyi kendi tabiri ile “migrant soup” olarak adlandırıyor. Türkçe’ye göçmen çorbası olarak çevrilebilecek bu şeyi; zengin bir teoloji, ritüel, çağdaş Avrupa sanatı ve kıtasal ve kültürel sınırların geçişi karışımı olarak tanımlıyor. Tasarımları oldukça şık, zarif, flexible (Türkçe’de bunu tam anlamıyla karşılayan bir kelime bulamadım diyebilirim). Beyonce, Emma Waston, Taylor Swift, Anne Hathaway, Lady Gaga gibi pek çok ünlü ismin giysilerini de tasarlamış.



Şöyle biraz araştırma yapmak isterseniz, kendi sitesini de şuraya bırakayım. https://osmanlondon.com/
Şimdi de kuzeye gidelim, Rusya’ya. Bir diğer sevdiğim isim Miroslava Duma!

Modacılığından önce iş insanı olması ile ilham alınacak bir kişi Duma. Bir moda dergisi olan Buro 24/7 Dergisi’nin de kurucusu. Aynı zamanda çeşitli markalara reklam filmleri de çekiyor. Yeni çağın getirisi bloggerlık da popüleritesi açısından yol gösterici olabilir. Miroslava Duma’yı ilginç yapan bir diğer yönü de henüz 36 yaşında olmasına rağmen 3 çocuğu olması. Çocuklarına önem veriyor ve onlarla çok vakit geçiyor. Şöyle bir cümlesini okudum: “Beni moda partilerinde içerken ve dans ederken asla göremeyeceksiniz. Tüm şov, sunum, toplantı ve iş yemeklerinden sonra çocuklarımı yatağa yatırmak için hemen otele dönüyorum.”
Moskova Devlet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde Uluslararası İşletme alanında yüksek lisans da yapmış. Eğitiminin çok yönlü olması belki de başarısının anahtarı. Ancak onun diğer insanlar arasından sıyrılmasını sağlayan bence çocukları ile ilişkisi.
Oldukça güzel bir kadın olan Duma’nın şöyle de bir avantajı var ki, kendi ürettiklerini kendi üzerinde sergileyebiliyor. Kendi kendisinin mankeni oluyor bir bakıma da.


Kaynaklar ve Görseller:
https://www.buro247.me/all/term/miroslava-duma