Sahilden Karaköy-Beşiktaş hattını takip ederken sağımda kalan alan bir müzeler cenneti. Her seferinde ‘Bu müzeleri bir ara görmem gerek’ deyip devam ettiğimden, yağmurlu bir cumartesi Beşiktaş keşif turunda ilk durağımız Deniz Müzesi oldu.
1897’de Tersane-i Amire’de kurulan müze, çok defa taşınarak, nihayet 1961’de şu anki yerine, Beşiktaş İskelesi’nin yanı başına kuruluvermiş.
Müze ve galerileri kılavuzlarında önerilen rotalarla gezmeyi tercih ederim genelde ama gidecek olanları baştan uyarıyorum: En keyifli bölüme geldiğinizde biraz yorulmuş olacaksınız, pes etmeyin! Aşağıda bir hazine saklı.
Girişte bizi kayıklar karşılıyor. Bu bölümde attığım her adımda, geçmişte estetik anlayışımızın ve estetiğe verdiğimiz önemin, bugünkünden ne kadar farklı olduğunu düşündüm.
Kayıklar Sergisi’nden sonra günlük hayata yerleşmiş denizcilik terimleriyle dolu bir oda, devamında Osmanlı ve Cumhuriyet Donanması sergileri, benim ekstra ilgimi çeken Geçmişten Günümüze Bahriye Kıyafetleri bölümü, yine beni en çok heyecanlandıran Şehitler ve Gaziler Salonu’ndaki şamandıralar, Yavuz Salonu ve hazır mısınız? Jeff Hakko’nun Tarihi Dalgıç Malzemeleri Koleksiyonu!
İnanılmazdı. Beklediğimden çok daha iyi bir müze deneyimiydi. Daha önce denizciliğe dair bu kadar gerçekçi bir deneyimi bir tek Sunay Akın’ın Oyuncak Müzesi’ndeki Helikon oyununda Denizaltı odasında yaşamıştım. Yanındaki iskeleden sayısız defa denize açıldığınız bu müzeye artık bir şans verin. Pişman olmayacaksınız.