Kaçmak bana hiç yaramadı. Anlık tatminden sonra çok daha fazla canımı yaktı. Savurdu, bir yandan da usandırdı. Bezdiren günler, bezdiren insanlar, bezdiren hayat. Ne zaman çıkabileceğiz yokuşların en ucuna? Seyredebilecek miyiz yukarıdan yürüdüğümüz yolları, düştüğümüz çukurları, battığımız çamurları? Umudu yitirenlerin kavgası değil miydi bu verdiğimiz kavgamız? Biz istemez miydik bir başımıza tüm o engelleri aşmayı?
Yalanların köşesinden ne zaman dönüp tutacağız hakikatlerin kollarını? Oysa çocukken hep hayalini kurmadık mı adaletli ve doğru bir yaşamın? İyi birer çocuk değil miydik hepimiz?
Büyüdük, serpildik. Uzadık, çoğaldık… Biz çoğaldıkça azaldık. Bence aslında yalnızlaştık. Kimimiz içine attı, kimimiz bağıra çağıra haykırdı bu hayatı. Verdiğimiz hayat savaşı… Savaş diyorum, bakın, çünkü bu zamanda buna yaşamak denmez; etiyle, kemiğiyle bir insanın savaşması denir. Ayakta kalması, iki kuruşa karnını doyurması… Tüm doğrularıyla yaş alıp, kenara itilip kakılması…