Hiç sudan çıkmış balık gördüğünüz oldu mu? Bu soru mecazi anlamda sorulmuş bir soru değil, sakın yanlış anlamayın. Görmeyenleriniz için ben kısaca olayı tasvir edeyim. Balık bir şekilde suda yakalanır ve su ile bağlantısı kesildiği andan itibaren tüm vücudunu hareket ettirmek suretiyle can çekişir. Bu bir çırpınış, bir kurtulma arzusudur.
Gelelim asıl meseleye. İnsan bu ya, bazı zamanlar gelir ki işte tam da anlatılan gibi neye uğradığını şaşırıp, şoka girip, tam da sudan çıkmış balığa dönüverir.
İşte yazarınız kendisini zaman zaman tam da bu durumda hissediyor. Aslında her şey istenilen gibi gitmesine karşın bu duruma anlam veremiyor.
İnsan aslında basit bir varlıktır. Kendisini ilk bildiği andan itibaren hedefler koyar önüne, ya da hedefler koyulur önüne. İşte klasik şeyler, okulunda başarılı olacaksın, güzel bir meslek sahibi olacaksın, iyi bir işin olacak, iyi bir eş bulup mutlu mesut yaşayacaksın. Tamam, bunların hepsi iyi hoş ama söylenildiği kadar basit şeyler mi? Ya da şöyle demek daha doğru, hedefler büyüdükçe, bu hedefleri gerçekleştirmek de zorlaşmaz mı?
İşte tam da bu hedefler arasında insan sudan çıkmış balığa dönüyor. Çünkü hedeflerini gerçekleştirmiş olmanın mutluluğu ve hazzını yaşayamadan yepyeni şeyler karşısına çıkıyor. Ve de bu seçimler hiç de kolay olmuyor, ne yapacağını, ne yapması gerektiğini bilemiyor. Buna rağmen sudan çıkarılmasına da engel olamıyor.
Bu noktada büyüklerinin daha öncelerden söylediği ama kulağına küpe olmayan sözler gelir aklına. Ve düşünürsün sudan çıkmak kaçınılmaz gerçek ve sudan ne kadar çok çıkar ve tekrar girersen o kadar hayat tecrüben olur.
Evet evet, tecrübe tam da bu demek. O sudan ne kadar çok çıkmışsan, dışarıda ne kadar çok çırpınmışsan, derinlere doğru gitmeyi o kadar çok anlamışsın demektir.