Bugüne kadar yazmak işinin beyinle ilgisi olmadığını düşünerek elime aldım kalemi hep. Bana kalırsa yazmak kalpten gelen bir dürtüydü. Kalpte ne var ne yok kalemden “hop” kâğıda geçerdi. Hadi beyni öksüz bırakmayalım da onun aracılığıyla diyelim efendim, aman kızdırmayalım ne de olsa kalemi tutmaya yarayan mekanizma o… Bundan önceki cümlede kullanılan “hop” öyle günlük hayatta kullandığımız hop değil, o ne derin manalar içeren bir “hop” ki anlatmaya zaman yetmez efendim. Âcizane bir örnek verelim. O “hop” benzer ki bir ressamın en sevdiği fırçasıyla kendine lütfedilmiş eşsiz renklerle en muazzam tablosunu oluşturmaya çabalarken kimi zaman yıldızlara, kimi zaman çiçeklere kimi zaman karanlığa dokunması, renkler içinde kaybolması, kendisine sunulan nimetin farkındalığı ile tinerine damla damla alın terini akıtarak kayıplığı içinde yeniden yoğrulup var olması..
“ Nerden çıktı bu ressam?” diyenlerimiz olabilir efendim. Çıkıverdi, o ressamla ben arasında bir benzerlik var çünkü.
Geçenlerde hepimizin bildiği o sosyal ağların birinde dolanmaktayım, orda kenarda değişik isimli bir dergi gördüm, Dilemma Dergi. Eskiden beri dergilere, kitaplara pek meraklıyımdır efendim ben. Durur muyum hemen tıklayıverdim, derginin kendi sitesine attım kendimi. Gez, dolaş pek bir hoşuma gitti, değişik, kendine özgü bir tarzı vardı. Okudukça doyamadım. Sonra bir ah çektim ki sorma. “Ah Hilal ah!” dedim, “Bak sen yıllardır kendi çapında bir şeyler yazıyorsun, yazmakla da yetinmeyip okunsun istiyorsun ama bir çabada da bulunmuyorsun.” deyip içimde bir ukde olarak kalan durumu kendimce gözden geçiriyor, hayıflanıyordum. Ta ki… Ta ki “Sende Yaz! ” bölümünü görene dek. Efendim o anda beni bir heyecan sardı ki anlatamam, elim ayağım birbirine dolaştı, kalp çarpıntım tuttu daha gencecik yaşımda. Neyse yahu yaşadığım heyecan biraz da bana kalsın J Hemen olaya el attım, “davete icabet gerek” güzel sözünden cesaret alarak bir mail attım ve yazma isteğimi belirttim. Öncekinden kat kat heyecanla gelecek olan cevabı beklemeye başladım, bundan üç dört gün önce……
Üç dört gün sonra… Yani bugün. Gelelim bugüne. Yine yazmak ve paylaşmak hayalleriyle süslü yedi saatlik yolculuğun ardından ne var ne yok diye göz atmak, birazda yolculuk yorgunluğunu unutmak için açtığım e-mail gelen kutumda o değişik isimli dergiden gelen bir mail beni benden aldı. Okudum, okudum bir daha okudum. Sende yaz üzerine bana gerçekten yaz nimetini sunmuşlardı. Lakin bir problem vardı, benden yarına yetiştirirsem hemen bu sayıda yazımın çıkacağını söylüyorlardı. “Yarın!” Diyoruz efendim. Yirmi dört saatten daha az vardı. Neyse fırsat hazır ayağımıza kadar gelmişken geri çevirmeyelim dedik ve bir merhaba yazısına çabalayalım dedik, kendi çapımızda, elimizden geldiğince. Yazdık.
Bundan gayrı biz de alın terimizi akıtacağız tinerimize.
Bu Bir … Yazısıdır.
Bu Bir Merhaba Yazısıdır.
Merhabalar, değişik isimli dergi.
Merhabalar Dilemma!
Hilal ALAN – Gazi Üniversitesi